ROYAL ENFIELD İLE İZMİR'DEN HİMALAYALAR'A.

GÜN
Aç geçirilen gün sayısı
YTL
Harcanan Para Miktarı
ADET
Kıyafet Sayısı
DAKİKA
Yolda Geçirilen süre

İzmir - Alsancak

Afyonkarahisar

Sivas

Tebriz / İRAN

Qom / İRAN

Bam / İRAN

Zahedan / İRAN

Quetta / PAKİSTAN

Multan / PAKİSTAN

Lahor / PAKİSTAN

Amritsar / HİNDİSTAN

Leh / HİNDİSTAN

New Delhi / HİNDİSTAN

Agra / HİNDİSTAN

Lucknow / HİNDİSTAN

Pokhara / HİNDİSTAN

Kathmandu / HİNDİSTAN

B en seyahate beraber çıkacağım arkadaşlarım kadar hayal kurmamıştım aslında, hatta aklımda bile yoktu, sadece Doğuya sürmek istedim. Belki de Herman Hesse' nin Doğuya yolculuk kitabında anlatmaya çalıştığı masal gibi, bende hayatımı bir masalla süslemek istiyordum, kızıma anlatacağım.

B iliyorum ki harika bir sürü an ve zaman, yazılmadığı için unutulup aklımızın, rutin hayatın sıkıcılıkları ile dopdolu anılarımızın arasında sıkışacak, ve hatırlanmayacak. Bu sefer yakınımdaki herkesin defalarca söylediği gibi yaz abi bunları, yaz, yazdın mı ? yazıyor musun? Not bari al öğütlerini tutacağım ve yazıyorum işte.
Döneli 1 hafta oldu ancak kafamı toplayabiliyorum, klavyenin başına oturduğum, normal yaşamın akışına dönmeye çalıştığım bu dönemde. Ki bu zamanlar bunu yapmalı mıyız gerçekten diye, en çok düşündüğüm zamanlar aynı zamanda.

Y ıllardır hep motosikletli gezgin arkadaşlarımızı bir yerlere gönderiyoruz, bir motosiklet mağazam var benim. Kiminin motorunu hazırlıyoruz, kiminin malzeme eksiklerini gideriyoruz, kimisiyle beraber rota çıkarıyoruz, eğleniyoruz gülüyoruz ve yolcu ediyoruz keyifle. MOTOSTOP ekibi olarak, kendimize soruyorduk? Biz olsak ne yapardık, ben olsam ne yapardım diye, bir gün canımıza tak, dedi.Üstüne de Royal Enfield’ın Himalayan diye bir model üretmesi ve Dünya pazarına sürmesi tuz biber ekti. Çok sevdiğimiz doktorumuz Hakan abi de sosladı, var ya sen Himalayan ile Himalayalar’a gidersin ha! diye verdi gazı, verdi gazı ; veeee Ben Olsam’ı hayata geçirmeye karar verdik. Şimdi kendi motorumuzu yola hazırlayacağız, kendi ekipmanlarımı seçeceğim, kendi rotamı çizeceğim, İzmir’den Nepal’e, ta Himalayalara kadar gideceğimiz bu rotayı ve seyahati, arkadaşlarımla paylaştığımız anıları; ileri sürüş teknikleri ve güvenli sürüş uzmanı bir çok motosikletçinin söylediği ağızla söylersek bu 12000 km’lik sürüşü yazmaya çalışacağım içimden geldiği gibi, okumak istediğim gibi.
‘’Ben, bir işte nasıl başarılı olacağımı düşünmem; o işe neler engel olur, diye düşünürüm. Engelleri kaldırdım mı, iş kendi kendine yürür.’’ demiş kurucumuz. Büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk

B izde önümüzdeki engelleri gözden geçirmeye başlayarak başlamıştık her şeye.

A slında benim için bu kadar enteresan ve beklenmedik bir olayı anlatmaya, nereden başlayacağımı bilemiyorum. Hayır yapmadığımız şey de değil. Her zaman ki gibi motosiklet kullanacaktım işte, daha önce tüm Avrupa’yı karış karış motosikletle gezmiş olmama rağmen, Doğu’ya sürmek, en Doğu’ya Himalayalara sürmek, kısmen medeniyetin değiştiği, coğrafyanın tamamen farklı olduğu, deniz seviyesinde ki güzel şehrim İzmir’den, çok yüksek rakımlara ulaşacak bu seyahat. Her şeyden önemlisi medeniyetin değişmesi tabii ki. Bu sefer farklıydı işte, bir an da gerçekleşmeye çok yakın bir seyahat olması ise, tam anlamıyla beklenmedikti.

T abii ki başlangıçtan bu günlere ufak ufak notlar aldım, kullandığımız tam dört kameradan elde ettiğimiz görüntülerle tam 12 saatlik bir film hazırladı Cüneyt ve daha bir çok materyal var, anı olarak cebimize attığımız paralar, biletler, çıkartmalar vs. Tüm bu materyallerin, bu yazıyı toplamakta büyük faydaları olacak. Ama ben o materyalleri bulup, bir düzene sokup da yazıya dökmem sanırım biraz zaman alacak o yüzden bu seyahati, bölüm bölüm yazmak en mantıklısı.

Z aten bir bölümü yazdım o tamamen mesleki bir ilgi sonucu test ettiğim, Royal Enfield Classic 500 motosikletin test yazısıydı bu,
"ROYAL ENFIELD CLASSIC 500 İLE 10.000 KM TESTİ" teknik bir yazı olmasına çalıştığım ama beceremediğim. Bu yazılar ise biraz daha kişisel olmalı diye düşünüyorum, şimdiye kadar okuduğum seyahat yazılarından biraz daha farklı olsun istiyorum. Nokta nokta, kilometre kilometre şurada yattık burada kalktık, şuradan benzin aldık, litresi şu kadardı, hangi hostel iyi? Hangisinde yiyecek ne var? yazıları bir seyahate hazırlanırken çok faydalı yazılar. Bende bu seyahate çıkarken daha önce bu yolu yapmış arkadaşlarımın yol notlarından, anılarından, daha önce bu yolu yapıp çeşitli video aplikasyonlarında yayınlayan, hiç tanımadığım kişilerin kayıtlarından çok faydalandım. Fakat bu biraz daha hikaye tadında olsun istiyorum. Yol notu değil yani bu okuyacaklarınız, İran’da benzinin ne kadar ucuz olduğunu yazacağım tabii ki, bu asla unutulacak bir şey değil, özellikle ülkemde benzin fiyatının ne kadar pahalı olduğu düşünülürse. Ama bunu anlatırken benzin istasyonun önündeki kocaman bir termosifondan bozma ısıtıcı da ısınan suyla, içtiğimiz bir kahve fiyatına bir depo benzin doldurduğumuzu fark ettiğimizde, o şaşkınlığımızı anlatarak yansıtmak istiyorum mesela. Kahvecinin bizi kazıkladığını düşündüğümüz için, İran’lı bir arkadaşımızı arayarak yahu bir kahveci bize kahveyi bu paraya sattı, bir depo benzin aldık o paraya diye anlatmaya çalışmamızı görseniz gerçekten çok gülerdiniz, çünkü arkadaşımızda çok gülmüştü, yahu normal normal, kimse kimseyi kazıklamamış derken. Evet tam da anladığınız gibi işte İran’da benzin sudan ucuz. Ama işte böyle hikayeler olsun istiyorum bu yazıda. Yıllar sonra okuduğumuzda bizi gülümseten o kilometrelere götüren hikayecikler, yaşanmışın öyküleri.

S adece vizelerle de iş çözülmüyor, motosikletlerimizi bu ülkelere sokmak için triptik dediğimiz motosikletlerimizin uluslar arası ruhsatı sayabileceğimiz evrak, uluslararası ehliyet ve sonradan yazarken aklıma geleceğini düşündüğüm bir çok ayrıntı. Emin olun bu memlekette ,özellikle benim gibi dağınık bir adamın sadece evrakları toparlaması bile uzun zaman alabiliyor.

M adem öyle sırası ile başlayalım yazmaya İran’ın vize istemediğini söylemiştik. Pakistan’da ise işler biraz karışık, hem de sadece vize konusunda değil, can güvenliği de bir problem Pakistan’da. İran, Pakistan ve Afganistan’ın bir kısmını teşkil eden Belucistan’ı geçmek daha da büyük problem. Bizde ki terör ve bölücülük bu bölgede de pek farklı değil, hatta çöl yüzünden çok daha kötü. Pakistan’ın kardeş ülke olması sayesinde cebimizdeki Türk Pasaportu bize bu konuda son derece yardımcı olacak gibi görünüyor, ama tabii ki bu ve bunun gibi konular yüzünden vize almak biraz problemli. Afganistan sınırına paralel motosiklet sürülecek, Pakistan’ı motosikletle geçecek olmamız ise en büyük problemlerden. Uçak ile Pakistan’a güvenli bir şehre seyahat etmek isterseniz ,ama iş için ama turistik amaçlı bu vizeyi son derece kolay alabiliyorsunuz, fakat biz motosikletle geçeceğimiz için sınırdan girdiğimiz andan itibaren başımıza verecekleri silahlı korumalar, bizi takip edecek araçlar falan işin içine giriyor ve adamların istemediği kişi pozisyonuna düşüyorsunuz. Şimdiler de düşünüyorum da gerçekten büyük bir organizasyon onlar için, ellerinde kalaşnikof taşıyan garip garip abiler, altlarında çoğu zaman çalışıp çalışmayacağına emin olmadığımız arazi vitesli kamyonetler ,poşulu silahlı çölün ortasındaki kerpiç kulübelerinin içinde tek başına nöbet tutan cidden pejmürde görünen gerillalar, gerçekten adamların istemediği kadar gereksiziz biz onlar için. Pakistan’a girdiğimiz sayfalarda daha detaylı yazmaya çalışacağım bu ülkeyi ve insanlarının nasıl bir yaşam sürdüğünü ama önce vizeyi alalım.

P akistan vizesinin çok zor ve problemli olduğunu öğrendiğimiz andan itibaren, her aklı evvel kurnaz Türk vatandaşı gibi hemen bizde sağdan soldan tanıdıklar aramaya başladık. Neyse ki bulmak çok zor olmadı seyahate beraber çıkacağımız ve yeşil pasaportu olduğu için Pakistan vizesine ihtiyacı olmayan Erdem, işi dolayısı ile tanıdığı Pakistan Fahri Konsolosu olan bir abimizden bahsedince hemen bir randevu alarak, hem projemizi ve seyahatimizi anlatmaya, hem de vize konusunda bize yardımcı olabilir mi konusunu öğrenmeye gittik. Malum çok seyahat edenler bilir yollarda bir hiyerarşi vardır. İlk önce sırt çantalı gezginler gelir yürüyerek, koşarak yolları arşınlayanlar sınırlarda öncelik tanınan, özel ilgi gösterilen, işlemleri hızlandırılan, yardımcı olunan kişilerdendir. Sonra bisikletli arkadaşlar sonra motosikletçiler diye küçükten büyüğe doğru devam eder bu hiyerarşi, tabii ki bizde alt sıralarda olduğumuz için yaptığımız zorlu seyahatin planını anlatmak ve motosikletle yapacağımız yolu göstermek bile fahri konsolos olan abimizi heyecanlandırmaya yetti. Bize vize konusunda gerekli yardımı yapacağı sözünü aldıktan sonra, birde hemen yanımızda İstanbul’daki Pakistan Konsolosunu arayarak isimlerimizi verince pek bir rahatladık. Bana göre en dertli problem tereyağından kıl çeker gibi halledilmişti veya ben o sıralar öyle düşünmüştüm. İzmir’den İstanbul’a bir gitmekle çözebileceğimiz kadar yaklaşmıştık ,vize işinin çözümüne. Cüneyt işyerinden izin alamadığı ve alabileceğimiz izinleri seyahate ilave etmek gibi bir düşüncemiz olduğu için benimle vize müracaatına gelmedi ve çok kısa bir süre sonra elimde isteneceğini düşündüğümüz bir tomar evrak ile İstanbul’dayım .

S abahın köründe uçak yolcuğu, metrolar, metrobüsler, falan iyice şaşkına dönmüş durumdaydım, sora sora Bağdat bulunurmuş derler ama ben o şaşkınlıkla ancak Pakistan Konsolosluğunu bulabildim. İstanbul’un en gözde semtinde ağaçların arasında harika bir villa, içeriye adım atıyorum Pakistan topraklarındayım, minicik kağıda yazılmış uyduruk bir yön levhası ile küçücük, sanırım daha önceden depo olarak kullanılan bahçenin bir kenarındaki vize ofisini buluyorum ve içeri girdiğim anda ilk şok, içerdeki acayip adamlardan mı yoksa yanlarında ki torbalardan mı geldiğini bilmediğim inanılmaz bir yöresel, aromatik kokular karışımı ile nefes alamadığınız ufacık depodan bozma bir ofis, duvarlardaki uyduruk vitrinlerin içinde Arapça Latince karışık bir sürü yazı, içerdeki ofisi ayıran camın önündeki çatlak vezne aralığından baktığım ofiste ise, masaların üzerine yığılmış dosyaların arasında gariban tek bir Pakistanlı memur. Görüşmem gereken kişi Mr.Abrom’u soruyorum orada olmadığını anlıyorum ama ümidimi kırmıyorum, nasıl olsa Cüneyt demişti illaki Türkçe bilen biri vardır yahu koca konsolosluk da. Anlatırsın derdini.

A ma yok işte, kaldık abi ile baş başa, neyse Mr .Abrom’u telefonla aradım derdimi İngilizcemin yettiği kadar anlatabildiğim kadar anlattım, daracık ofisin içindeki 20 Pakistanlının meraklı bakışları altında. Tekrar ofisteki garibana dönüp baktığımda evrakları hazırlamaya başlamıştı bile. Yine aynı meraklı bakışların yanında zar zor telefonla Cüneyt’e ulaştım, bazı bilgilere ihtiyacım vardı, ulaştım ulaşmasına ama sonrası daha hiçbir şey halledememiştik, adamla birlikte, sonradan öğrendiğime göre Mr.Taç’la birlikte ( ki ismi konusunda uzun süre kendisi ile anlaşamadık ) bazı yerleri atmasyon usulü doldurarak pasaportları nihayet ofisten içeriye verebildim. Bana bunun karşılığında minnacık bir evrak verdi, kartvizit boyutlarında, ama değil meğer kaç para ve nereye yatıracağımı bildiren bir evrakmış o küçücük kağıt. Şimdi bankaya gidip para yatırmam gerekiyor işlemlerin devam edebilmesi için. Ver elini Habib Bank.

İ stanbul gibi bir metropolde bir yerden bir yere gitmek zaten çok zor bir olay ve problemken birde bunu kısıtlı bir zamanda yapabilmek çok önemli bir kabiliyet ve bende o kabiliyet yok biliyorum, farkındayım. Bunun şoku ile şaşkın şaşkın kağıda bakarken bir güvenlik görevlisi, kendisinin emniyet amiri olduğunu sonradan öğrendiğim bir arkadaş benim problemi mi iki dakika da çözüverdi. Hemen bir taksi buldu, al bu arkadaşı götür bekle, şu zamanda geri getir falan dediği zaman, taksi şoförünün hazırolda beklemesinden anladım emniyet amiri olduğunu. Neyse kısa zamanda hallettik para yatırma işini bu taksici arkadaşımızın çabalarıyla. İnanılmaz sıkışık bir araç kalabalığının içinde, aralardan kestirmelerden, beklemelerden sonra trafik içinde debelene debelene ulaşabildik bankaya. Banka dediğime bakmayın siz, içinde 4 memur ve 1 müdürün oturduğu azıcık büyük bir mağaza gibi hatta dükkan irisi bir yer Habib Bank .Sanırım başka bir şey için, herhangi bir yabancı kişi girmediğinden vize işlemleri için mi geldiğimi sordular ilk olarak, evet dediğimde nezaketle beni masanın önündeki koltuğa buyur ettiler, Türk ama artık Pakistanlılaşmış bir eda ile. İşlemlerimi halledip göndereceklerdi belli ki. Aynen de öyle oldu, fark ettim ki bu tür bir işlem benim alışık olmadığım bir işlem değil zaten, en son 9 yaşımda görmüştüm bu işlemleri , babam beni banka işlerinden sorumlu babadan torpilli asistan olarak işe aldığı yıllarda, işler aynen böyle yürürdü. Evraklarla dolu masanın üstünde kocaman bir yevmiye cebir defteri, bir tarafta giren bir tarafta çıkan satırlarındaki rakamlar ve yazılardan oluşan kocaman karmaşanın içinde, kara kaplı bir defteri arayıp bularak sırası ile benim ve Cüneyt’in ismini yazıp karşılarına özenle 70 USD yazdılar hem rakam, hem de el yazısı ile. Sonra beni şaşırtan bir cızırtı ile çalışan ,ki ben çalıştığını hiç tahmin etmiyordum bu yazıcının. Bir makbuz alıp onu benim getirdiğim hiçbir özelliği olmayan kağıt parçasına zımbalayarak bunu mutlaka ofisteki adama vermem gerektiğini söyleyerek beni uğurladılar. Sonrası ise yine aynı heyecan ve telaş, taksi, trafik, korna sesleri. Şoförün Pakistan gibi bir yere neden gittiğimi anlaması için sorduğu bitmek bilmeyen soruların yanında İstanbul’un o göz alıcı karmaşası, sanki bir film seti gibi ve sonunda yine o güzel villanın önündeki garibanlara ayrılmış vize ofisindeyim, uzattım bankadan aldığım evrakları sanki küfrediyormuşum gibi bana bakarak, elinin üç parmağı havada gözüme sokacak şekilde sallayarak “threeee o kolok” dedi bana. Halbuki böyle bakmasına da gerek yoktu, o kadar yardımcı olmasının ardından bu bakışlara hiç anlam verememiş olsam da başladım beklemeye. Hemen villanın önündeki parkta, Hindistan seyahatini 30 defa yapmış bir gezgin arkadaşımızın yol notlarını okuyarak, kocaman bir otobüs ile konsolosluğa getirilen, 25’e yakın kaçak Paki’nin konsolosluk yetkililerine teslim edilmesini seyrederek bekledim, bekledim, bekledim ama dediği saatte de, pasaportlarımız üzerinde Pakistan vizesi ile elimde idi. Sıra geldi Hindistan vizesine ama bunun için Ankara’ya hep birlikte bir seyahat yapmamız gerekiyor, vize işinden önce triptik ve uluslar arası ehliyet işini halledebiliriz İzmir’de.

B ir yandan da boş kaldığım her an karşılaşabileceğimiz sorunları düşünüyorum; mesela bende yabancı dil yok, hep zorluğunu yaşadım bu lisan işinin ama yok öğrenemedin mi öğrenemiyorsun işte , hem zaten ben anadilimi bile zor konuşan biri olmuştum bu yaşıma gelene kadar; yaşımda 48 bu arada. Gerçi kendime göre İngilizce, Yunanca, İtalyanca gibi farklı dillerin farklı kelimelerinden oluşan karışık bir lisan geliştirmiştim kendim için, Tarzanca ama lehçesi biraz farklı; fakat şimdiye kadar konuşabildiğim bir yabancı olmadı bu geliştirdiğim lisanla. Gittiğimiz İran, Pakistan, Hindistan hatta Hindistan’ın dağları gibi bir bölge olunca da, dağın başında Oxford şivesi ile İngilizce konuşan biri ile karşılaşmamız çok kolay olmasa gerek diye düşünerek, idare edilebilir bir sorun olarak yazdım kenarıya. Hem zaten gideceğimiz yolu iyi bilen ve daha önce yapan çok sevdiğim bir arkadaşım dedi ki Tahran’a kadar Türkçe konuşacaksınız yahu. Hazır yabancı dil demişken.

O ‘’Carnet De Passages En Douane …..’’
kuyamadıysanız stres yapmayın, bende okuyamıyorum. Türkçesi Triptik karnesi. Bu çok önemli karneyi ve beynelmilel şoför ehliyetnamesini halletmek için Türkiye Turing ve Otomobil Kurumuna gideceğiz, bu beynelmilel ehliyete de Uluslar arası ehliyet diyelim biz. Herkesin evrakları tam ama Erdem ve ben biraz derbeder olduğumuz için eski ehliyetlerimizi bulamıyoruz. Tabii ki hemen arşivden bakıverirler falan diye düşünüyoruz, ama ne yazık ki daha arşivin tamamı bilgisayara geçmemiş, daha doğrusu son bir iki sene dışında tamamı defterlerde kayıtlı yaklaşık tarihi hatırlıyorsan ve bir nebzede şanslıysan o tarihlere denk gelen defterleri alıyorsun kucağına başlıyorsun aramaya, ama benim gibi hafıza sorunlu biri olunca tamamen saçmalıyorsun, yahu ben 1990’dan beri yurtdışına çok kereler hem de araçla çıkıyorum, ama hangi tarihte ehliyet çıkardım, hangisinde zaten ehliyetim vardı hatırlamıyorum ki.

B u neden bu kadar önemli derseniz, eski kaydınız varsa ödemeniz gereken rakam bilmem kaç Lira, ama yeni ehliyet çıkacaksa bu rakam neredeyse iki katına ulaşıyor. Bu kadar önemli mi bu para diye de soracak olursanız, kaç kilometre götürür hesabını yaptık hemen o anda. Petrit yahu kaç kilometre yol yaparız bu paraya, arar buluruz dediği zamanda aramaya karar verdik. Ama ilk önce banka işlemlerini halledip sonra arşivin başına oturmamızın daha mantıklı olduğunu söyleyen, güler yüzlü Turing görevlisini dinleyerek, motosikletlerimiz için yatırmamız gereken teminatları bir an önce yatırmak için bankanın yolunu tuttuk.

B ankadan yatırdığımız teminat dekontları ile, tekrar ofise geldiğimizde, arkadaş bize arşivi gösterdi. Nedense, ilkokul yıllarımı hatırladım, kocaman kara kaplı defterler içinde fotoğraflı kimlik bölümlerinin olduğu sıra sıra kayıtlar, sanki bir öğretmenimde yoklama yapacağı veya ilkokul öğretmenimin sınıf defterini izinsiz karıştırıyormuşum hissi veren bir iş. Zaman kaybetmemek için hemen arşiv defterlerine gömüldük. Erdem tarihi hatırladığı için çok şanslıydı kısa zamanda kendi ehliyetini buldu. Ben ise ilkokul arkadaşlarımın, babamın arkadaşlarının, yan komşumuzun bile uluslar arası ehliyetlerini buldum; hatta bazı arkadaşlarımın ehliyetlerinin fotoğrafını çekip onlara gönderdim anı olsun diye (İzmir küçük yer cidden) Ama benim ehliyet yok arıyoruz arıyoruz fakat ne mümkün, yok. Benim canım iyice sıkıldı, zaten komikte görünüyoruz motosikletlerimizle geldiğimiz için, 3 tane kocaman motosiklet kıyafetli adam önlerinde koca koca defterler, minicik ofis sandalyelerinin üzerine tünemiş, kıkırdayarak ;
- Aha bilmem kim de burada ….
- Oğlummmm ;kaynımın kuzeni de ehliyet çıkarmış zamanında…..
- Bak bak bak hatırlıyor musun, bilmem kimlerin kızı …..
- Aaaaaa Oktay abiye bak yahu ne kadar gençmiş …

T am sıkılıp ta yok ; artık ben aramıyorum vazgeçtim, kaç para ise verelim dediğim anda çıktı benim eski ehliyet karşıma, çocukmuşum bu ehliyeti çıkardığımda gerçekten, düşünsenize 28 koca yıl geçmiş üzerinden, ben bile kendi fotoğraflı kimliğimi tanıyamazken görevlinin beni tanımasını bekleyemezdim. Turing görevlisi arkadaş bir deftere bir bana bakıp, abi ben bir kontrol edeyim müsaade edersen derken, yüzünde ki gülümse, sen misin len bu ibiş gülümsemesiydi. Problemlerin birini daha halletmiştik, motosikletlerimiz için gereken teminatlar yatırılmış, uluslar arası ehliyet ve ruhsatlarımıza kavuşmuştuk. Bize verdikleri kocaman ehliyet ve kocaman defteri seyahat boyunca sadece 3-4 defa kullanacak olmamıza rağmen bu iki şey gerçekten çok önemliydi. Özellikle yatırdığımız teminatı geri alabilmek (ki bu seyahatte bu para yaklaşık seyahatte harcayacağımız para kadar hemen hemen) için Carnet De Passages En Douane’lerimize çok iyi bakmamız ve onları eksiksiz, tam olarak imzalanmış ve kaşelenmiş olarak iade etmemiz gerekiyordu. Küçük adımlarla şekilleniyordu seyahatimiz.

H indistan vizesi görüşmelerimiz incelediğimiz kadarı ile en detaylı evrakları isteyen, rotamız konusunda net bilgi sahibi olmak isteyen görevlilere laf anlatacağımız bir sınav gibi geçecekti. Bu sefer tüm ekip bir aradaydık, Cüneyt’te izin alıp bizimle beraber Ankara’ya geldi. Tüm gece süren bol motosiklet ve rota muhabbetli bir araba yolculuğundan sonra Ankara’ya sabah vardık, bu kısa yolculuk cidden seyahatin en önemli başlangıç kilometrelerinden oldu ; çünkü her ne kadar birbirimizi tanıyor olsak da. İlk kez beraber seyahate çıkacak olduğumuz için bize bir demo yapma şansı verdi bir bakımdan. Daha önceki tecrübelerimizden kaynaklanan ve konuşulması, anlaşılması gereken küçük anlaşmaları zaten yapmıştık; herhangi bir anlaşmazlık durumunda yollarımızı ayıracaktık. Bu da birbirimizi kırmamak için yaptığımız en büyük anlaşma idi. O yüzden vize almak için gittiğimiz bu kısa yol bize pekala bu seyahate beraber başlayıp beraber bitirebileceğimiz bir seyahat olabileceğini hissettirdi.

G enelde vize işlemleri son derece olağan prosedürler malum, Hindistan vizesi de pek farklı değil fakat motosikletle Pakistan üzerinden Hindistan’a giriş yapacağımız için zaten düşman olan iki ülkenin sınırları arasından geçmek daha Ankara’da sorgu suale neden oluyor tabii ki. Evraklarımızı teslim edipte gişenin önünde vize harçlarımızı yatırırken, hesapta vize harcını alacak olan memur inceden bizi sorgulamaya başladı hemen. Neden motosiklet seyahati ? Neden bu rota ? Geçeceğimiz yolun çok tehlikeli olduğunun farkında mıyız? Daha önce Pakistan’da kaçırılan ve fidye istenen kişiler olduğunu biliyor muyuz? gibi kaygı verici sorular sorduktan ve elimizde ki yol notlarından rotamızı kontrol ettikten sonra. Bildiği kadarı ile bize rotanın tehlikeli noktalarını kendi kafasına göre anlatıp ,rotamızı bizimle gözden geçirdikten sonra bize cep telefonunu verdi. Sağ salim ülkenize geri dönünce beni bilgilendirir misiniz lütfen dediğinde ;hepimizin kafasında biran içinde olsa endişeli düşünceler geçmedi değil.

A ma konu motosiklet olunca hemen hemen herkesin ilgi duyduğu bir araçla macera söz konusu olduğunda, kısa zamanda sempatizan bulmamız Hindistan konsolosluğunda da farklı olmadı. Biz çaktırmadan sorgulayan memur gülerek bize iyi yolculuklar diledi, aynı marka motosikletten kendisinde de olduğunu anlatıp biraz daha sempatik yüz ifadesi ile pasaportlarınız şu saatte benden alabilirsin demesi ile Hindistan vizesi problemi de çözülmüş oldu. Tamam azıcık ürkütmedi değil, ama zaten birbirlerini hiç çekemeyen, sevmeyen iki ülke oldukları için birazda kötüleme amaçlı sorular olduğunu sonradan fark ettik .Bu arada birbirlerini çekemiyorlar çok doğru bir tanımlama olmadı, iki ülke arasında o kadar büyük farklar var ki çekemeyen ülkenin Pakistan olduğunu seyahatin sonuna doğru anladık.

S ırada en büyük problem var. Bu seyahat için yaptığımız araştırmalar sonucu, bir tonda aşı vurulmamız gerekiyordu, aşılarımızı tamamlayıp uluslar arası bir aşı karnesi edinmemiz ve sınır geçişlerinde istenirse bunu göstermemiz gerekiyordu. Yahu 3-5 aşı vurulacaksınız neden büyük problem diye içinizden geçirdiğinizi biliyorum. Fakat Cüneyt aşı konusunda biraz ürkek, yani ürkek kelimesi pek anlatmadı olayın ciddiyetini ürkek, korkak falan değil iğneyi görünce bayılabileceğini düşünecek kadar dertli bu aşı konusunda .Fakat hem sağlık, hem de şu sınır geçişinde olur olurda sorarlar şu aşı karnesini diye düşünerek, yine bizim gibi motosiklet sevdalısı bu işleri çok iyi bilen bir doktor abimizin kapısını çaldık. Aşı listesi belli zaten yolunun üstündeki ülkelere ve o ülkelerde yaygın görülen sağlık problemlerine göre bir liste hemen çıkarıldı. Olmamız gereken iğneler belli olunca ilaçlar çıkarıldı , iki üç aşı şişesinin yanına , enjektörler. Hepimiz teker teker aşılarımızı vurulduktan sonra dönüp baktığımızda ; elinde enjektör ile aşıları vuran hastabakıcı Cüneyt’e ,Cüneyt’te kurbanlık kuzu bakışları ile hastabakıcıya bakıyordu. Bu işi teke tek halledemeyecekleri kesindi . Neyse ki fazla uzamadı seyahat aşkı aşı korkusunun önüne geçmişti, bizde sayıca kalabalık olduğumuz için teslim oldu , hafif fenalaşmasına rağmen bayılmadan aşı işi halloldu zaten bayılmak onu kurtarmayacaktı doktor dahil 3 kişi ve hastabakıcı vardı sonuçta. Elimizde aşı karnelerimiz ve bir sonra ki aşılanmayı nasıl yapacağımızı konuştuktan sonra artık Doğu seyahatimize hemen hemen hazırdık. Ben yine de oğlum ya keşke Hepatit B aşımı da vurulsaydım, cümlesini duyacağımı tahmin ediyordum.

S ırada kalanlar çokta önemli olmayan hazırlıklardı. Motosikletlerimiz hazırdı, ve işin aslı en detaylı hazırlıklarımız motosikletlerimizde ki hazırlıklardı. Öte yandan Cüneyt bu motosikleti ilk kez kullanacağı için, birbirlerine alışmaları kolay olsun diye kullanmaya başladı bile. Seyahatte kullanacağımız malzemelerimiz geldi , benim kullandığım ekipmanlar bu seyahate uygun olmadığı için yeni bazı ekipmanlarla takviye ederek bu seyahate uygun hale getirdik .Ve seyahat başlangıcını beklemeye başladık .Bir yandan da bir çok iş hallediyorduk ; çok iyi , içinde olmayan ilacın olmadığı biz gerçekten zor durumda kaldığımızda ,işimizi görecek bir ecza çantası hazırlamak önemliydi mesela ; bu konuda çok sevdiğimiz seyyah ve doktor olan bir abimizden yardım aldık ,listeyi hazırlayıp temin ettikten sonra bize bir brifing verdi ki inanılmaz. Yolda ihtiyacımız oldu mu ? Tabii ki hayır, çok donanımlıydık ama bir iki ishal olayının dışında sağlıkla ilgili bir problemimiz olmadı zaten olsaydı neler olurdu bilmiyorum. Pakistan’da bazı kasaba ve şehirlerden geçerken hastane olduğunu tahmin ettiğimiz yerlere uğramak zorunda kalsaydık yanmıştık diye defalarca sohbetini yaptık bu konunun. Daha sonra yine bir doktor arkadaşımızdan ilkyardım dersi aldık, her ne kadar iki üç ilkyardım kursuna katılmış olsak da tekrar üzerinden geçtik bazı önemli konuların. Arkadaşlarımızdan bazıları ile rotanın üzerinden geçtik iki üç farklı aplikasyonda rotamızı saklamak üzere tekrar tekrar kontrol ettik. Tüm bunları arkadaşlarımızla dostlarımızla yapmanın önemi ve keyfi ise gerçekten paha biçilmezdi, hem her konuyu onlarla paylaşmış olduk, onların fikirlerini aldık notlarımızı gözden geçirdik ve bunu hep beraber yaptık 11000 km’lik yolculukta dört kişiydik ama gerçekte o kadar kalabalıktık ki.